21 Mayıs 2011 Cumartesi

Konu 3



Herkese merhaba,


Geçen hafta yoğun bir hafta geçirdim ve 2. konuyu çok iyi duyuramadım, sizden gelenleri de zamanında koyamadım. Kusura bakmayın.


Sanırım sizlerin de yoğun bir haftasıydı, önceki hafta kadar çok yazı gelmedi bana 


Bu arada, geçmiş konular için yazı yazar ve bana gönderirseniz, blogda yer verebilirim


mail adresini tekrarlıyorum: okuyankedi@yahoo.com


Her neyse, gelelim 3. konumuza!


Tanıdığınız en yaşlı insanı bana anlatmanızı istiyorum. 


süre: 1 saat

Bu kadarcık (:


Haydi masa başına!

Konu 2, Sizden Gelenler

Hayal’et Sandvici

Bu sandvici yapmak için ilk gereken şey kararlı olmanız. Çünkü anlatacağım tarifte malzeme toplamanız için biraz emek harcamanız gerekiyor.
Hazırsanız, başlayalım.

Bu sandviçin normal sandviçlerden farkı ekmeğinde gizli. Bu yüzden size tarif edeceğim fırından almanız gerekiyor. Bu fırın her yerde bulunan Gökyüzü semtinde. Bulunduğunuz herhangi bir yerden vasıta bulmanız mümkün. Gözünüzü kapayıp, mavi renkli gökkuşağı otobüslerine bindiğinizde, mavi olmasına dikkat edin yoksa yolunuzu kaybedebilirsiniz, sizi direk olarak Bulut amcanın fırınına çıkaracak. (Gözünüzü açmamaya gayret edin yolculuğunuz süresince, ani geri dönüşler sizi hem yorar, hem her denemenizde biraz daha zorlanırsınız. Zaten semte vardığınızda gözünüzü açma gereği duymayacaksınız.)Alacağımız ekmeğin adı, Düş’lepiş. Bir somun almanız yeterli. Diğer yandan biri beyaz, biri pembe olan iki çeşidi var. Farkları Bulut amcanın yaparken kullandığı malzemeden kaynaklanıyor, beyaz olanın gerçek mayası biraz daha fazla. Tercih sizin, ikisi de harika sandviç için. Bulut amca Gökyüzü semtinin yerlisi olup, aslen Feza doğumlu. Fırını, büyük büyük büyük dedesi açmış vakti zamanında. O da yüzyıllardır ailesinin yaptığı gibi burayı işletiyor. Size sunacağı ikramlar arasından ‘gün batımı keki’ni denemenizi şiddetle tavsiye ederim. Ama ölçüyü kaçırmayın, zira diğer malzemeler için Gökyüzü semtinde daha dolaşacak çok yeriniz olacak. Daha önce dediğim gibi, ekmeği buradan almak zorunda değilsiniz ama herhangi bir ekmek kullandığınızda kesinlikle tat vermeyecektir. Denedim, oradan biliyorum.

Fırından ayrıldıktan hemen sonra, tam karşınızda göreceğiniz Diyar Hanımın düş dükkanına girin. Burada sakın aklınız karışmasın. Rengarenk kavanozlar içinde satılan, boy boy düşler düş’lepişin arasına sürmek istediğiniz harç olacak. Benim tavsiyem, mümkün olduğunca renkli düşleri seçin. Çünkü dükkana girdiğinizde göreceksiniz, en açık renklerden başlayıp, arka raflara doğru koyulaşıyor. Seçtiğiniz düş ne kadar koyu olursa, sandviçte o kadar ağır bir tat olacak. Ağır tadı olan sandviçler genelde kalp ağrılarına sebep oluyor. Siz en iyisi aklınızı ve gönlünüzü ferah tutup, renklere yönelin. Diyar hanım her ne kadar çok titiz bir hanım olup son kullanma tarihlerine dikkat etse de, siz yine de tarihleri kontrol etmeyi unutmayın. Ayrıca ne kadar yakın tarih, o kadar hafif ve lezzetli bir sandviç.

Buradan da ayrıldıktan sonra esas malzememizi alacağımız ve sandviçe adını veren Hayal merkezine doğru yola çıkıyoruz. Buranın en iyi özelliği, sizi asla yargılamamaları. Kapıdaki güvenlik görevlisi sizi olumsuz düşünce dedektöründen geçirdikten sonra sizi tamamen kendi başınıza bırakıyor. Zaten burada gidilecek özel bir yer yok. Her yer özel! Sadece adım attıkça keşfediyorsunuz. Bakılan yer aynı olsa da, görülen her zaman farklı olduğundan önerebileceğim fazla bir şey yok. İlk katta bahçeye çıktığınızda ufkunuzu kaplayan meyve bahçelerini göreceksiniz. İzinsiz almamanızı tavsiye ederim. Çünkü bazı meyveler sadece senede bir kez açıyor ve koparıldıkları anda ölüp gidiyorlar. Özel toplama timleri genelde bu ağaçların yakınında nöbet tutsa da, semt dışına atılmanızı gerektirecek bir davranışta bulunmamanız menfaatiniz icabıdır. Malzememiz için üçüncü katta bulunan hayal aynalarından yararlanabilirsiniz. Bu aynaların altında küçük bir kutu yer alır. Aynanın karşısına geçip, yüreğinizden geçen en büyük hayalinizi anlatın. Yeterince açık anlatırsanız size vereceği malzemeyi sandviçinize katabilirsiniz. Bu sayede hayalinize ulaşmanızı sağlayacak yola dair ipuçlarını, ertesi gün gün ışığıyla birlikte aklınızın bir köşesinde bulacaksınız.

Malzemelerinizin hepsini aldıktan sonra umut kahvesinde, yudumlayacağınız açık renkli umutlarla hazırladığınız sandviçi yiyebilir, eve dönüş zamanınıza kadar istediğiniz kadar umut depolayabilirsiniz.

Bu arada, semtin meydanında bulunan Masal teyzeden birkaç elma almadan geri dönmeyin. Bunlar dünya üzerinde yiyebileceğiniz en lezzetli elmalar. Ayrıca, benden duymuş olmayın, masalların sonunda gökten düşen üç elmayı hep Masal teyze atıyormuş. Bilginize.

Şimdiden afiyet olsun.

Gözünüzü açtığınız an istediğiniz yerden, bulunduğunuz yere dönebilirsiniz.

Lieberry

Konu 2, Sizden Gelenler

çok acıkmıştım. evde olan malzemelerle yemek yapmak imkansız ve çok bulaşık çıkartacaktı. cadıların büyü ile bulaşık yıkadığını mı sanıyorsunuz ? yanılıyorsunuz. cadıların da kıdemleri ve rütbeleri vardır. her şeyi yapamazlar ya da yasaklı listesi vardır. bulaşık yıkarken ya da yemek yaparken birine ya da birilerine zarar verirseniz bu kara listelere adınız yazılır. müfettişler sizin yaptıklarınızı bilir ve rütbenize göre davranır. acemiyken yaptıklarınızın cezasını bir ömür boyu çekersiniz. hava karardığı için dışarı çıkmak da istemiyordum. elimdekilerle yetinecek, yarın da alışveriş yapacaktım. 

tek ama büyük bir dilim ekmeği aldı. dolabı açtı, iki gün önce dağda dolanırken topladığı yapraklardan birini ilk önce koydu. yaprağın üstüne dolaptaki son kalan peynir kırıntılarını ekledi. elindeki sos biraz fazla karışıktı, hem çok acı hem de şekerliydi. biraz bu sostan döktü, ama bitmesini istemiyordu. yine dağdan topladığı mantarları iyi ve kötü, yenilir ve yenilemez diye ayırdıktan sonra yıkadı ve sosun üstüne koydu. ağzının suyu akıyordu. hemen yemek istiyordu, ama bir ısırık alsa, sandviç tam bitmediği için pişmanlık duyacaktı. hava giderek kararmıştı. cama bir şeyler çarptı, cadı camı açtı ve çarpanları içeri aldı. yarasaydı bunlar. sandviçe et gelmişti. sandviçi yapmayı bıraktı ve yarasaları yanan şömine ateşine bıraktı kızarsınlar diyerek. yarasalar 10 dakika sonra hazırdı. ilkini mantarların üstüne koydu ve üstüne sos ekledi. biraz mantarı daha vardı, dikkatlice seçip soslayıp sandviçe ekledi. sos hem yapışkan özelliği görüyor hem de rengi iştah açıyordu. pembeye kaçan kırmızıydı sosun rengi. mantarların üstüne diğer yarasayı koydu ve üstünü kalan yaprak ile kapadı. artık yiyebilirdi. ev o kadar dağınıktı ki, toplayıp oturması zaman aldı. yardımcısı ve evcil hayvanı uyuyordu. akşam üstünden sabahın ilk ışıklarına kadar uyuyabilen bir yaratıktı onun ev arkadaşı. iki dünyanın da gazetelerini sandviçi yerken okudu. sandviçteki yarasalar biraz küçüktü, ama mantarı bol koymuştu. susamıştı, kalktı ve mutfağa gitti. dün dağdan topladığı dağ çileği ile içecek yapmıştı. buzluğu açtı, ihtiyacı kadar buz aldı. yan dolabın kapağını açıp en sevdiği kupasını aldı, buzları içine attı ve içeceğin geri kalanını boşalttı. ilk yudumu mutfaktan odaya geçerken aldı, yarın dağ çileği toplama sözünü verdi kendi kendine. artık sandviçin tamamını içecekle birlikte tüketebilirdi. sonra zaten uyuyacaktı...

Photographis

Konu 2


Bir önceki konu için yazı gönderen herkese teşekkürler! Ben gerçekten çok eğlendim okurken.

Sırada 2. konu!

Yeni bir sandviç (TDK böyle yazılmasını istiyor) icat edin! Sonra da 45 dk. içinde bunu bize en ince ayrıntısına kadar anlatın. Ve son olarak, sandviçinize bir isim koymayı unutmayın.

1 hafta süreniz var!

İyi eğlenceler

Konu 1, Sizden Gelenler

beni bu salak şeylerin arasına neden koymuşlar ki ? uffs zaten yorgunum, vampirler ve cadılar diyarından normal dünyaya sadece bir kişi için getirilmiş  olmak bile sıkıcı. neymiş hanımefendi orta dünya'da yaşamaktan sıkılmış, normal insanlar arasında yaşayacakmış. neymiş kendisi beni taşıyamazmış ve bunu kargo şirketleri yapacakmış. neymiş 1-2 gün dünyanın en büyük hayvan satış ve emanet mağazasında bekleyecekmişim. neden ? sadece izini başkaları bulamasın diye. evet sahibim olacak insan bu kadar paranoyak bir cadı. cadılar dünyasında dahi hiç arkadaşı olmayan, beş çayını benden daha tuhaf yaratıklar eşliğinde içen kaçığın teki. kimileri onun akıl hastasinden kaçtığını söylüyor, kimileri ise yaptığı deneyler sonucu böyle tuhaf ve çekilmez biri olduğunu. bu tarz bir tipiniz varsa, sizin de sahibiniz normal olamaz heralde. ben de istemezdim pembe kıyafetler giyen bir veletin elinde olmayı. bana neler yapacaklarını düşünemiyorum bile. 

beni diğerlerinden çok da uzak bir yere koymamışlar, ama ışıklandırmadan dolayı neredeyse karanlık kutu içi gibiyim ; etrafım tamamen siyah, ışık ve hava girsin diye açılmış yerler dar ve siyah mat ince tellerle örülmüş. tek gözümü kısarak bir şeyler görebiliyorum, yine de aynı dünyadan birileri olmadığı için, hiç mi hiç konuşabileceğim biri yok. konuşabileceğim derken telepati yardımıyla tabii ki.

acıkıyordum giderek, hava kararmıştı, akşam yemeği vaktinde umarım bir şeyler yerim. biraz dışarıyı izledim, ön cama onların beni göremeyeceği şekilde bir cam-ayna koymuşlardı, ah şu dünyalılar, zekiler aslında. ben onları izlerken, onlar da yandaki şirin olduklarını düşündükleri dünyadaki hayvanları izliyorlardı. sanırım bir tanesinin daha bakımını üstlenmek istiyorlar, çünkü ellerinde kocaman ve tüylü bir köpek olduğunu görüyorum. epey korkutucu aslında, siyah ve tüylü. benden daha korkunç ama cinsi farklı olduğu için şirin geliyor heralde bu dünyadakilere. yeteneği ne ? uyuması mı ? hah ! yeteneğe bak. tıkırtılar duyuyordum, yemek bölümüme bir şeyler bıraktılar. suyum zaten vardı. bir de özel içeceğimin olması lazım, ama kaçık bunu tembihlememiş demek ki. yemek ne mi ? yarasa tabii ki. bulmanın çok zor olduğunu sanmıyorum, özellikle tembihleyen bir cadı ise. yemek faslı biraz sıkıcı aslında, sürekli aynı şeyleri yeseydiniz, sizin için de böyle olurdu eminim. 

iş yerini kapıyorlardı sanırım, umarım yarın gelir bizimki. tek kalmaktan ve dolaşamamaktan sıkıldım. yeni evin bahçeli olduğunu ve insanlardan uzakta olduğunu başkasıyla konuşurken duymuştum. güneşi pek sevmeyen bir sahibim olması iyi, bana da zararlı güneş. cadılar ve vampirlerin yaşadığı mimarileri düşününce dünyadaki evlerden umutsuzum aslında. 

12 saat sonra...

uyanmıştım. kafamı yan çevirdiğimde yandaki hayvanların olduğu kafesin artık boş olduğunu gördüm. en azından onların sesleri yok artık. ve görüş alanım daha geniş. insanlar sürekli kafeslerdeki hayvanları alıp seviyor, sonra bırakıyorlardı. beni görmemeleri ise kendileri açısından iyi. türlü türlü hayvan sevme yöntemleri var, sanırım bu hiç bana göre değil. bizimki gelse de beni alsa burdan. 

6 saat sonra...

epey sakin, insanlar seyrekleşiyor giderek. tek gözümle burdan olanları izlemekten sıkıldım. o kadar sıkıldım ki yemeğimi yemedim. bir süredir kapı açılmıyor, insanları izlemek de sıkıcı olmaya başladı...

2 saat sonra cadı, emanetçiye gelmişti, sırtında kocaman bir şapka, elinde süpürge ile. saçlarına biraz daha normal görünüm vermeye çabalamış ama daha da batırmıştı, pelerini yama doluydu. direkt kasa yazan yere yöneldi, işlemlerini yapıp, kafesini arka tarafa taşımalarını istedi çalışanlardan. arka kapı çıkışında kafesi aldı ve kapıyı kapattı. şapkasını taktı, süpürgeye atladı, yeni evlerine doğru uçuyorlardı...


Photographis

12 Mayıs 2011 Perşembe

Konu 1, Sizden Gelenler

Konuşuyor bu minik hayvancağız.Alın bence.Hem arkadaş olur size.Geceleri dertleşir,sohbet edersiniz.İnsanlar gibi dinlememezlik edip arkasına bakmadan gitmez.Daha vicdanlıdır günümüz insanlığına nazaren.


Sizin gözyaşlarınızla hüzünlenir.Sevincinizle mutlu olur.Biricik bir dosttur.Çirkin ve biçimsiz görünüşünü kendine dert edipte tasalanmaz.Hayatla barışıktır.Bir şeyler öğretebilirsiniz ona.Ders çalışırken size yardımcı bile olabilir.Hatırlamanız gerekenleri zihnine not alır.Güzin ablalık yapar size anlayacağınız.


Yetmez mi?


Yazarolucakbukız

Konu 1, Sizden Gelenler

Hey, Merhaba!

Benim adım Şiko. Öncelikle dış görünüşüme aldanmamanızı isterim. Burada pek çok sıradan hayvanın arasında kaybolup gitmeme müsaade etmeyin.

Hey!

Sizinle konuşabiliyorum, duymuyor musunuz?

Madagaskarda defalarca diksiyon eğitimi aldım. Yüz mimiklerimi kontrol edebilirim. Evet. Şaka değil. Aynı zamanda mükemmel bir dinleyiciyim.

İnsanlarla iletişim kurmakta güçlük mü çekiyorsun? Benimle konuş. Ben senin başına gelebilecek en iyi şey olabilirim.

Hem bana güzel bir şapka bulabilirsen sıra dışı kulaklarımdan, french cloth giysiler dikebilirsen de tuhaf tüylerimden kurtulmuş olursun.

Gözlerime bak! Nasıl da içten ve sıcakkanlı olduğumu fark etmiyor musun?

Sana neyi nerde ne zaman yapman gerektiğini söyleyebilirim. Yeter ki bana sor.

Kitap okumaktan saatlerce gözlerin mi yoruluyor. Bunun için sıkılmana gerek yok, çünkü evinde mükemmel bir okuyucu beslemek üzeresin!

Ben diğer hayvanlar gibi yüzünü gözünü yalayıp, evini yabancılardan havlayarak koruyamayabilirim belki ama sana hayatının her anında eksikliğini duyduğun, hemcinslerin tarafından görmediğin ilgi ve şefkati gösterip mükemmel bir can yoldaşı olur, evde şüpheli kişiler gördüğümde de 155i arayabilirim.

Hadi! Ne duruyorsun!

Malhun

Konu 1, Sizden Gelenler

Selam,
Beni almak ister misiniz?

Biliyorum çok çekici bir görünüşüm yok, büyük ihtimalle 'Ay ne kadar çirkin bir hayvan! ' diye düşünüyorsunuz ama görünüş o kadar önemli mi?Çirkin görünebilirim, kucağınıza alıp sevmek istemeyebilirsiniz belki ilk bakışta ama beni diğer hayvanlardan ayıran çok önemli bir özelliğim var.Ben tıpkı sizler gibi konuşabiliyorum, sizi anlayabiliyorum.Bu çok önemli bir özellik.Çirkinim ama sizinle konuşabilirim, sohbet edip sizi güldürebilirim, sıkıntılarınızı dinleyip siza arkadaş olabilirim.Şu yanımda duran köpekler, kedi yavruları çok sevimli, çok şirin görünüyor ama işte o kadar!Sadece sevimli görünüyorlar ama sizi anlamıyorlar, ya da anlıyorlarsa bile konuşamıyorlar.Bir sıkıntıları olduğunda, karınları acıktığında, gezmek istediklerinde, sevilmek, okşanmak istediklerinde size bunu anlatamıyorlar.Oysa ben böyle değilim.Ben her türlü isteğimi size söyleyebilirim.Bu nedenle çok iyi anlaşacağımızı düşünüyorum.

Ayrıca, evet çirkin bir hayvanım ama bence çok dikkat çeken bir hayvanım da aynı zamanda.Benim türümü her yerde göremezsiniz.Madagaskar'dan geldim.Beni alırsanız eğer, birçok insanın çok ilgisini çekerim ve benimle ilgili sizden bilgi almak isteyeceklerinden eminim.Hele bir de konuştuğumu öğrenirlerse tamam!Daha da ilgilenecekler!Böylece bir süre sonra çirkinliğim onların gözüne batmayacaktır.

Ayrıca bakımım da hiç zor değil.Ayrıca et ya da mama almanıza gerek yok beni beslemek için.Sizin yediğiniz birçok şeyi ben de yiyebilirim.Meyve,sebze,et,tavuk,balık,süt ürünleri...Yani ekstra birşey almanıza gerek yok.
Tüylerim çok olmadığı için dökülme problemim de yok, evi de kirletmem yani.Sadece tuvalet ihtiyacım için beni dışarı çıkarmanız yeterli.

Hem sizi çok seveceğimden emin olabilirsiniz.Hiç nankörlük yapmam.Sahibime çok bağlıyımdır.

Kısacası size iyi bir arkadaş, yoldaş ve can dostu olacağımdan emin olabilirsiniz.Lütfen beni alın!Artık burada durmaktan sıkıldım!İnsanlar beni çirkin olduğum için almıyorlar, hatta yüzüme bile bakmıyorlar.Ama benim de canım var! Ben de kendime sıcak bir yuva bulmak istiyorum!

Canan Bahadır

Konu 1, Sizden Gelenler

İşte sıkıcı bir gün daha..Yine hava çok sıcak ve bunaltıcı.Üstelik sabahtan beri verdikleri su ve yiyecek benim gibi küçücük bir hayvanı bile doyurmaya yetmez!Canım ada’m,memleketim. Ah kafam ah!Ne vardı konuşacak o turistle.Bir anlık gafletle şikayet edecek halimi.Meğer ne hata etmişim kendimi hapse koydurtmuşum elimle.Nereden bilirdim insan denen varlığın bu kadar acımasız olabileceğini.Aslında hep onun yüzünden.Eski nişanlım zirkonyum evet zirkonyumun yüzünden!Yoksana’nın peşinden gitmeseydi beni bırakıp,kendimi bir turiste dert yanarken bulmayacaktım.Bu diyarlardan çekip gitmek istemeyecektim.Ama nereden bilebilirdim konuştuğum turistin sıkılgan bir Türk olduğunu!

 

Ona ilk merhaba ben yalakayi dedim.Hem korku hem şaşkınlık hemde bir sevinç evet bir mutluluk parıltısı gördüm yüzünde. Sonra duruma  beni bile şaşırtan bir hızla o kadar çabuk alıştı ki ömür boyu arkadaş olabileceğimizi,kendisinin çok yalnız biri olduğunu,beni bu sıkıntıdan kurtarabileceğini,kendi ülkesinin buradan daha güzel olduğunu,hava değişiminin bana iyi geleceğini falan söyledi.Birde söz verdi seneye madagaskara tekrar gelecekti ve o gelişinde eğer memnun kalmamış veya ülkemi özlemişsem beni geri getirecekti.O kadar güven vermişti ki tüm dediklerine inanmıştım.Hatta gitmek için can atmaya başlamıştım.Bu,Zirkonyumu unutmak için tek şansımdı.Madagaskar’da kalıp ailemden ayrı olarak yaşayamazdım.Burası çok acımasız ve vahşi bir yaşam alanına sahip.Yaşamımı elimle kısaltmış olurdum.Tek bir yol vardı.Beni koruyacak ve sahip çıkacak bir insanın beni buralardan götürmesi. Beni kapaklı çantasına attı ve ülkesine götürdü.

İlk başlarda her şey çok güzeldi.Sabahları onu ben uyandırıyordum beraber kahvaltı yapıyorduk.Aslında otçul beslenirdim adada ama burada ne bulursam yer olmuştum.Sabahları bana peynir verdiği bile olmuştu.Zamanla birbirimize daha çok alıştık.Bende ziri biraz olsun unutabilmiştim.Fakat sahipte tuhaflıklar vardı.Artık çoğu zaman kahvaltı yapmamaya başladık.Eve çok geç geliyor beni epeyce ihmal ediyordu.Üstelik birkaç kez  eve yabancı birinin de geldiğini görüyordum.Gece ben uyku sersemiyken gürültülerine uyanıyordum.Gel zaman git zaman aramız iyice açıldı.Artık bana ihtiyacının olamdığını,bakamayacağını hatta benden sıkıldığını bu çirkin yüzüme baka baka çirkinleştiğini falan söyledi.Peki o zaman beni geri götür dedim söz vermiştin.Hem iyiyim ben artık ve ülkemi çok özledim.O ne yaptı?Ertesi hafta evden madagaskara çıkıyoruz diye çıktık ve işte buradayım!Vefasız insanoğlu! Vicdansız insanoğlu! Şimdi hergün defalarca yalvarıyorum beni ülkeme geri götürün diye kimsenin umru değil.Pet shop sahibi konuşabilme özelliğimi öğrenince öyle bir paha biçti ki ben bile o kadar etmeyeceğimi biliyorum.

Pet shopa gelen insanlar genelde ya köpek ya kedi almak için gelirler.Çocuklar ise tüm hayvanlara bakarlar.Bana gelince ‘ayy ne kadar çirkin şey bu ne böyle’ diye irkilip ya sağımdaki kedilere bakarlar ya solumdaki köpeklere doğru devam ederler.Benim bir türüm yok burada öyle kedi köpek gibi benimle alakası olmayan türlerin arasında belki kaynarım satılırım diye koydu sahip.Ama bazı çocuklar farklı.Onlar beni görünce ıyy demek yerine iyice yaklaşırlar gözlerini şaşı yaparak uzun uzun incelerler.İşte tam o sırada fısıldarım ‘hey küçük’. Aniden geri çekilip etraflarına bakınırlar kimin seslendiğini bulmaya çalışırlarken ‘benim ben yalakayi ‘derim baktığın o çirkin şey! Gözlerini kocaman açar çoğu,ağızlarını da öyle zıplasam girecek kadar.Sonra başlarım anlatmaya onların şaşkınlığın geçmeyeceğini bildiğimden.Hikayemi anlatırım buraya nasıl geldiğimi,hoşlandığım şeyleri,sevmediklerimi.Mesela duş almayı çok sevdiğimi hatta şampuan bile kullanmaya alıştırdığını sahibimin.Peynir yiyebildiğimi hatta zorlarsam soğutulmuş çay içebileceğimi.Çok iyi bir arkadaş olduğumu,şarkı söyleyebildiğimi,geceleri uyuyamazsa bu konuda yardımcı olabileceğimi.Beni hergün bir kere dışarı çıkarırsa uslu uslu duracağımı.Mızıka sesini çok sevdiğimi çalarsa zevkle dinleyip eşlik edeceğimi.Hatta hava alabileceğim bir çantası olursa hep yanında olabileceğimi.Tüm sıkıntılarını anlatabileceğini,ona fikir verebileceğimi.Gönül işlerinden anladığımı eskiden bir nişanlım olduğunu anlatırım.O ise dinler.Ve sonuna eklerim ‘beni bir gün madagaskara geri götürür müsün?Çok çok özledim de’…Kocaman gözleri  kocaman yüreğinin etkisiyle dolar,hüzünlenir halime.Kocaman yürekli çocuklar beni o anda alıp götürmek isterler.Anne babalarına yalvarırlar.Hatta kimisi konuştuğumu iddia eder.Yalvarır bu marifetimi göstermem için.Ama bilirim ki büyüklere konuşmak suya anlatmak gibidir bir hikayeyi.Boşa akıtmak sözcükleri.Benim sözcüklerim değerlidir.Bunu acı bir tecrübeyle bildiğimden susarım.Çünkü büyükler sadece şaşırmak için dinlerler beni.Yüreklerini açmazlar açsalar da bir çocuğun ki kadar içten olamazlar.Sonumu bildiğimden yalnızca kocaman yürekli çocuklarda ararım dermanımı.Fakat heyhat ne kadar yalvarsalar da çoğunun anne babaları eve bu kadar çirkin bir şey asla sokmayacaklarını söylerler.Kimisi bu ucube şey neyle beslenir ne içer sonra elimizde ölür üzülürsün kılıfı ardına saklanır.Kimisi ise sonuna kadar ikna eder annesini ama hepsi de fiyatımı duyunca ardına bakmadan kaçar.Onları pet shop sahibi bile inandıramaz konuştuğuma para için çocuk kadar aklı olduğunu söylerler.Sahipte marifetimi göstermediğim için onlar gittikten sonra bir güzel fırça çeker.Ceza verir bana.Tabi cezam ne olabilir?Yememe ve içmeme cezası.İşte böyledir hayatım.Özgür olacağım günü beklemekle geçer ömrüm.Bir çocuğun kalbinde hayat bulmayı diler.Bazen aç derim kapağımı aç kaçarız beraber.Tam açacakken sahip gelir,gözü üzerimde zaten.Gitmeyi beklerim ben.Özlediğim aileme,ülkeme kavuşmayı…

wantwrite

5 Mayıs 2011 Perşembe

Konu 1


Herkese merhaba! 

İlk konumuz oldukça eğlenceli ve gelecek günlerde yapacaklarımıza nazaran oldukça kolay. Sakın korkmayın, hepsinden keyif alacaksınız bence. Uzatmadan konuya ve detaylara geçiyorum.

Süre: 45 dakika
Ne zamana kadar bana mail atabilirsiniz?: Haftaya bugüne kadar yani 12 Mayıs son gün, sonra da yollasanız sorun olmaz aslında ama 1 hafta içinde olursa çok sevinirim.

Konu: Yukarıda gördüğünüz hayvancık Madagaskar'da yaşamakta. Buraya petshoplardan birinde satılmak için getirilmiş. Sağ kafesinde yavru kediler, sol kafesinde şapşal ama sevimli köpek yavruları var. Onun en güçlü silahı ise insanlarla konuşabilmesi ve bir an önce bu sıkıcı yerden kurtulup onu çok sevecek sahibine kavuşmak istiyor. Onun kendini gelen müşterilere pazarlaması konumuz. Sizden 45 dakika içinde bu hayvanın ağzından, gelen insanları onu satın almaları için ikna etmenizi isteyeceğim. Dış görünüşü ortada, davranışları, neler yer, ne sever, ne yapar kısmı ise size kalmış. Düz yazı ya aklınıza gelebilecek herhangi bir şekilde yazabilirsiniz.

Sorularınız için yorum yazabilir ya da okuyankedi@yahoo.com'a mail atabilirsiniz.

İyi eğlenceler.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Açılışı yapıyorum!


Herkese merhaba!

Ne yapsak, etsek diye düşünülen günlerin ardından, hepinizin yardımlarıyla ve benim birazcık aklımı çalıştırmamla, bu blog ortaya çıktı.

Daha önce de dediğim gibi, ya her hafta ya da 2 haftada 1 bir konu yolluyor olacağım. Konular sürpriz olacak, önceden sakın kopya istemeyin!

Konular hem buradan hem de OkuyanKedi blogundan duyurulacak.

Hepsine katılacaksınız gibi saçma kurallar elbette yok.

Fakat,

Eğer yazınızın bu blogda yer almasını istiyorsanız, size belirtilen süre sonunda okuyankedi@yahoo.com adresine göndermeniz gerekir. Böylece yazınız burada yer alır, altına da herkes yorum yapar. Merak etmeyin, hepimiz nazik ve iyi niyetli insanlarız, sadece düşündüklerimizi yazarız yorum olarak (:

Burada yayınlanmasın ama sen oku derseniz, yayınlanmasını istemediğinizi belirterek bana yine mail atabilirsiniz.

İlk konu yarın akşam burada olacak! Yazmak için tahminen 30dk-1 saat arası vaktiniz, bana yollamak içinse 1 haftanız olacak.

Her hafta birinci seçelim mi diye düşünüyorum. Açıkçası pek emin olamıyorum. Eğer seçmeye karar verirsek, her hafta aramızdan biri jüri olabilir. Birinci seçecek olursak da en erken 1 ay sonra buna başlayalım derim ben. Bir süre alışalım bu yeni oyuna (:

Bu konuda sağ kenara ufak bir anket koyuyorum, cevaplarsanız sevinirim.

Şimdilik bu kadar.

Yarını bekleyin!